KUSKAR İLE KORKULUK’UN MEŞHUR ATIŞMASI (07)
Köyümüzde “Kültür ve Edebiyat” alanında yazılı eserlerimizi ve çok değerli yazarlarımızı tanıdıktan sonra, sıra sözlü edebiyatımıza gelmiş bulunuyor.Sözlü Edebiyat’ımıza Kuskar’ın Meşhur,Peynir Malezi Hikayesi ve Atışması ile başlarsak, sanırım yerinde olur.Zira bu hikaye ve atışma yüz yılı çok aşan bir zamandan beri, köyümüzde, hiç unutulmadı ve her sırası geldikçe, dün olmuş gibi anlatıldı. Okuyunca siz de hak vereceksiniz.
YEDİM PEYNİR MALEZİ O DA PİŞMEMİŞ İDİ
Çaykara Bölgesi’nde ve dolayısı ile Köyümüz Zeleka (Taşören)’de, bizim çocukluğumuzun geçtiği 1960 lı yıllara kadar, düğün sahipleri düğüne gelecekleri bizzat davet etmezler, bu işi damatları ve enişteleri aracılığı ile yaparlardı.Bunun için yakından uzağa damat ve eniştelere, davet edecekleri tahmin edilen adam sayısına göre baklava gönderilir, damat ve enişteler de bu baklavaları davetlilere sunarlardı. Damat ve eniştelerin davet ettiği her gruba”Kol” denirdi.Bu yolla damatlar ve enişteler daha kalabalık kollarla iştirak etmek ve daha çok silah atarak “donanma”da birinci gelmek için yarışırlardı. Böylece düğünler bir taraftan şenlik ve eğlenceli olur diğer taraftan da düğün sahibinin donanma masrafına yardımcı olunurdu.Bu gelenek 1960 lara kadar azalarak devam etmiş ve daha sonra düğün davetleri, farklı şekillerde yapılmaya başlanmıştır. İşin bu tarafını, ileride “gelenek ve göreneklerimiz” bahsinde tekrar ele almak üzere konumuza dönelim.
Ahmet Kuskar, bin sekizyüzlü yılların ikinci yarısında, Zeleka’da mutevazi bir hayat yaşayan hali vakti kendine yeterli, saygın bir kişidir. Daha iyi tanınması bakımından açıklamak gerekirse; Büyük Ahmet Kuskar, halen hayatta olan; Sabri Akyüz (1944- …) ve İbrahim Akyüz (1951-…) in dedeleri, Rahmetli İsmail Akyüz (1890-1976) ile Rahmetli Muhtar Mehme Akyüz (1910-1982)’ün babalarıydı. Büyük Ahmet Kuskar Eğridere Köyü Zemet (Zeamet) Mahallesinden Hanife Hanımla evliydi.
Günlerden birgün Hanife Hanım’ın akrabasından bir delikanlının düğünü yapılacaktır. Düğün sahibi de çevrede tanınan bilinen, biraz da mağrur bir kişidir. Yakından uzağa, damatlar ve sülâlenin enişteleri, baklava gönderilip “kol” çağırmaları için önem sırasına göre, sıraya konur, listelenir ve her birine ikişer üçer baklava gönderilir. Listeyi inceleyen Sülâlenin Bilgeleri’nden biri “Kuskarı unuttunuz uşaklar, O’na baklava göndermeyecek misiniz?” deyince, düğün sahibi: ” Ha! doğru, Kuskarika da var, eniştemiz sayılır, gönderin O’na da bir baklava. Belki beş on kişi getirir .” der ve küçük bir baklava Kuskara gönderilir.Düğün sahibi, Kuskarın direkt Kayınpederi değil, kayınpederinin akrabası olduğu için, bu söylenenler kayınlarının zoruna gider ve baklava ile haberi de uçururlar Kuskara. Doğrusu Kuskar’ın da canını sıkar bu haber. İçerlenir. Hergün biraz daha fazla rahatsız olur gıyabında söylenenlerden. Ve nihayet düğün günü gelir yaklaşır. Kuskar feci bir intikam almanın hesabını yapmıştır. Büyük bir ders vermenin peşindedir. Kol’unu, Zeno (Ulucami-Akköse) Köylerinden davet etmeye başlar. Hiç bir hane atlamadan, Fotinos (Kabataş), Holaysa (Yeşilalan-Baltacılı), Zeleka (Taşören), Limni (Kayran), Huşo (Işıklı) Köylerini, genç ihtiyar herkesin mutlaka katılmaları ricası ile davet eder. Yapılacak donanma için, onlarca kilo barut, dinamit, bir o kadar da mermi temin eder .
Düğün sabahı, köylerden akın akın insan seli akar Zelekaya doğru. Kırkı aşkın tüfekli, yüzü aşkın tabancalı silahşörün yanında, onbeş kadar da dinamitçi vardır donanma grubunda. Cephane dağıtılır, yürüyüş düzeni için, terdibat alınır; Yola giren her yirmi kişiden sonra, iki tabancalı, bir tüfekli bir de dinamit bombacısının yola çıkması ve yolda ilk ekipten başlanarak, her ekibin birer atışından sonra, devamındaki ekibin donanmaya geçmesi ve bu uygulamanın son düğüncünün düğün evine varmasına kadar, aralık vermeden devam etmesi, donanma ve yürüyüş düzeni için on kişinin görevlendirilmesi kararı ile yola çıkılır.İkibuçuk kilometrelik yola giren kolun, bir ucu düğün evine vardığı halde, diğer ucu hala Kuskarın evindedir.Donanma son kişinin de düğün evine varmasına kadar, ahenkli bir zaman ayarlaması ile kesilmeden devam eder. Düğün sahipleri ve karşı beri köylüler, düğünü unutur, bu muhteşem görüntüye dalar. Herkes ne olduğuna şaşırmış, birbirine ne olup bittiğinden sorarken “vay be!..vay be!… nidaları çınlatır vadiyi.
Gelenlerin, evde veya evlerde ağırlanması mümkün değildir. Çok yaşlılar ile hocalar evlere alınır. Diğer davetliler, avlularda, yollarda, fındık bahçelerinde ve ayakta sohbet ederek vakti geçirmeye çalışır. Misafirlere, ne birer birer el sıkıp “hoş geldiniz” demeye, ne de,kolonya, şeker v.s. tutmaya imkân vardır. Yüz, ikiyüz kişilik mûtat düğün hesabına göre hazırlanan yemekler ile bu kadar insana sofra açmak ise mümkün değildir. Yemekler bir yana, sofralar için, sini, tabak, tas, kaşık temini bile imkânsızdı. Üstelik diğer damat ve eniştelerin de kolları ile gelen davetliler de vardır. Gerek düğün sahipleri ve gerekse köylüleri çok zor durumda kalırlar. Adet yerini bulsun için, hemen avlularda iki taş arasına yakılan ateşlerin üzerine, yayla kazanı diye tabir edilen, büyük peynir kazanları konulur, su ile doldurulup kaynatılır. Kaynayan kazanlara, biraz peynir, biraz tuz, biraz da mısır unu çalınarak, birkaç dakika pişirilir ve avlularda, çimenlerde kurulan, sözümona sofralardaki, lengerlere servis yapılır. Milletin çoğu, sofraya oturmak şöyle dursun, yanaşamaz bile. Sofralara oturanlara ise, sofra başı iki, üç kaşık verilir ve nöbetleşe kullanılmaları rica edilir. Kimine bir, kimine de iki kere kaşık sırası gelmeden lengerler boşalır.
Neyse, evcilik misali yemek yendikten sonra, eğlenceli bir şekilde, olanlar kahkahalarla anlatılarak ve donanmaya devam ederek, kız evinden gelin alınır, damat evine getirilir. Nikâh kıyılır, hocalar şerbeti içer.Böylece resmi seremoni biter eğlenceye sıra gelir.
Bir tarafta Kuskar ve kolunda doğaçlama atışma türküsü söyleme mahareti olan koldaşları; Ki Kuskar’ın turkücülüğü , başka şairlerin deyişleri ile de kanıtlı olarak zamanımıza kadar gelmiştir.Örneğin: Yine Eğridereli bir türkücü olan Mehmet Kılıç (1928-2003)’ın Aşık Mustafa Bal (1931-…)’a gönderdiği bir şiir (manzum) mektubunda Kuskar’ın türkücülüğünü şöyle anlatır:
“Zeleka da bulundum iki karış kar ile
Beni görüştürdüler rahmetli Kuskar ile
Düğüne davet oldum büyük itibar ile
Yüz tane hile sezdim hoşbeş eylemesinden
Kafiye alır almaz söyledi bana acı
Sarfettiği sözlerin aklımdadır bir kaçı
Tüm Zeleka bir taraf biz beş kişi yabancı
Gene de yardım aldı Köylü’nün çenesinden
Ben rahmetli Kuskar’a, sorular sordum tatlı
Beni yok etmek için üstüme geldi atlı
Açtım dolu çuvalı oldum ondan süratlı
Tere boğdum adamı su aktı çenesinden
Kafiye ile sordum doğum ile yaşından
Dedi haberim vardır istiklal savaşından…”
Bu Kuskar’ın, yukarıda adı geçen, Ahmet oğlu Muhtar Mehmet Akyüz (Kuskar) (1910-1982) olması ihtimaline karşılık, Hikâyemizin Kahramanı, Baba’sı Büyük Ahmet Kuskar ‘ın olması da kuvvetle muhtemeldir. Mehmet Kılıç, çok genç yaşta, çok yaşlı Kuskar’ın karşısına çıkarılmış olabilir ki, bu çok rastlanan bir durumdur o zamanlar. Genç türkücüler alt edilemeyince, yaşlı kurtların karşılarına çıkarılır ve bu yolla “mat” edilmeye çalışılır.Netice itabarı ile, Mehmet Kılıç’ın şahadeti de Kuskarların usta türkücü olduklarını göstermektedir.
Diğer tarafta Eğridere’nin Meşhur Türkücü’sü , Aşık Mustafa Bal (1930-…)’ın babası Ömer Bal (1901-1966) Korkuluk veya O’nun da babası Büyük Korkuluk ve yardımcıları. (Keza bu ailede de türkücülük geleneği, babadan oğula devam etmektedir.Günümüzde bu geleneği Aşık Mustafa’nın oğlu Miktat Bal (1953-…) çok daha başarılı bir şekilde devam ettirmektedir.) Kırkar kişilik iki ekip karşı karşıya geçerek “seyirler”e yani “türkü atışması”na başlarlar.Diğer düğüncülerin de kimi yerde bir taş üzerine oturarak, kimi ayakta, gençler de daha iyi görebilmek için, ağaçlara çıkmak suretiyle “seyirler”i seyre koyulurlar.
Seyirlerde ekibin biri kafiyeyi belirleyerek bir beyitle seyirleri başlatır, devamında karşı taraf aynı kafiye ile bir beyit dizer ve hep bir ağzdan ve belirlenen ritim üzere arka arkaya ikidefa söyledikten sonra, sırayı karşı tarafa verir.Bir taraf, yavaş bir ritimle ve bağıra bağıra beytini söylerken, karşı taraf da zaman kazanır ve bu esnada yeni beytini hazırlar.Yeni beyit, bazen direkt baş türkücü tarafından bazen de ekibinden fısıltı yolu ile aldığı önerilerle yine onun vereceği son şekille hazırlanır, ve söylenir. Bu karşılıklı atışma bir taraf alt edilinceye kadar bazen saatlerce bazen de çok kısa sürebilir.Alt etme, bir tarafın söylediği çok etkileyici, çok farklı ve anlamlı, bazen de çok ağır bir beyitle olur. Her halükarda o beyit söylenince bazen güle oynaya bazen de birbirlerine kızıp hiddetlenerek ve çok nadiren kavgaya kadar vardırılarak seyir sona erdirilir.
Bu seyirlerde sözü misafir pozisyonundaki Kuskar alır ve kafiyeyi başlatır. Daha sonra bir Korkuluk’un Ekibi bir Kuskar’ın Ekibi şeklinde, atışma şöyle devam eder :
Kuskar :
Ehbap kademli olsun, güzel bir cümbüş idi
Yanılmış mıyım yoksa, yüzün asılmış idi
Korkuluk :
Hayırlı idi elbet, şenlik plânlanmış idi
Sen hesapsız gelince, işler karışmış idi
Kuskar :
Hiç hesapsız olur mu, hesap yapılmış idi
Baklava dilimleri, tek tek sayılmış idi
Korkuluk :
Mektepteki hocanız, biraz bunamış idi
Yirmiyi, yüzü, bini, öğretememiş idi
Kuskar :
Hocada kafa saat, çoktan kurulmuş idi
Hesap tam, işlem tamam, hedef vurulmuş idi
Korkuluk :
Hesap edip çağıran, demek yanılmış idi
Senelerce kızımız, yılan beslemiş idi
Kuskar :
Ne yılandır, ne ciyan, Kuskar bir ermiş idi
Keyfini kaçırdınız, rahatsız olmuş idi
Korkuluk :
Ne ettik, ne eyledik, anlaşılmamış idi
Yanlışımız var ise, sehven yapılmış idi
Kuskar :
Sehven olsa aldırmam, gülüp geçilmiş idi
Ok yakından atıldı, kalbim delinmiş idi
Korkuluk :
Sebebi bilemedik, acep nasıl iş idi
Hakaretin böylesi, hiç görülmemiş idi
Kuskar :
Bizde hakaret olmaz, cevap verilmiş idi
Çanağa doğranılan, kaşığa gelmiş idi
Korkuluk :
Olsa olsa çanağa, ekmek doğranmış idi
Karşılığı bu ise, çok ayıp olmuş idi
Kuskar :
Değil ekmek, taş bile, olsa yutulmuş idi
Zehir kondu tabağa, boğazda durmuş idi
Korkuluk :
Dostum derdin ne idi, merak edilmiş idi
Kastın meramı aştı, kine dönüşmüş idi
Kuskar :
Bizim kinimiz olmaz, kola gelinmiş idi
Hısımımız ağaydı, hesap edilmiş idi
Korkuluk :
Ağa olmaya ağa, namı yürümüş idi
Of, Sürmene, Tirabzon, adı duyulmuş idi
Kuskar :
Daha çok duyulacak, notu verilmiş idi
İzzetle ikramını, tarihler yazmış idi
Korkuluk:
Beş on kişi beklerken, bu ne biçim iş idi
Böyle “Kol” ne görülmüş ne da duyulmuş idi
Kuskar:
“Kuskarika” dediniz, çok ayıp olmuş idi
Hakaret ağır geldi, zoruma gitmiş idi
Korkuluk:
“Kol” Evi’nden çıkmadan, “Baş”ı hoşgelmiş idi
Zeno,Holaysa Huşo seferber olmuş idi
Kuskar :
On köy kapı bir kapı, davet edilmiş idi
Acımasaydım sana, Of da çağrılmış idi
Korkuluk
Çağırabilir idin, gönlümüz geniş idi
Bin yerine iki bin, farkedilmemiş idi
Kuskar:
Bin’i ağırladın da, iki bin kalmış idi
Atarsınız yüksekten, isminiz çıkmış idi
Korkuluk :
Ne idi noksanımız, her şey sunulmuş idi
Beni aldetmek zordur, namım duyulmuş idi
Kuskar :
Görünce Kol’umuzu, yüzün sararmış idi
Nerde düğün neşesi, başın eğilmiş idi
Korkuluk :
Uykusuz geçti gecem, eğlence sürmüş idi
Biraz da üşütmüşüm, başım ağırmış idi
Kuskar :
İnsan hali anlarım, kanat kırılmış idi
Baş ağrısı bahane, afiyet kaçmış idi
Korkuluk :
Afiyet niye kaçsın, herkes hoş gelmiş idi
Belki kalabalıktan, işler karışmış idi
Kuskar :
Öyle bir şaşırdın ki, akılın uçmuş idi
Hoşbeş bile yapmadın, nasıl hoş geliş idi
Korkuluk :
Bu kusur sayılamaz, tek tek olmaz iş idi
“Cümleden hoş geldiniz!”, toptan söylenmiş idi
Kuskar :
Yarım saat yürüdüm, yollar karlı, kış idi
İçeri alınmadık, ayaklar donmuş idi
Korkuluk :
Mevsim kış olsa bile, hava güneşli idi
Evler yetmedi ama, avlular geniş idi
Kuskar :
İki saat dikildim, nöbeti geçmiş idi
Minderi lâzım değil, iskemle yetmiş idi
Korkuluk :
Sandalye ısmarladım, yetişememiş idi
Niye ayakta kaldın, tahta dizilmiş idi
Kuskar :
Çay kahveyi beklerken, boğaz kurumuş idi
Meyve de mi yok idi, bir elma yetmiş idi
Korkuluk :
Biliyosun bu sene, meyveler yanmış idi
Hurma dağıttık ama, yarıda bitmiş idi
Kuskar :
Uzak yoldan gelmiştik, millet susamış idi
Bardak fincanı geçtim, tas da, gelmemiş idi
Korkuluk :
Kana kana içseydin, depomuz geniş idi
Suyu bol, musluğu çift, çeşme yıkanmış idi
Kuskar :
Erken kahvaltı yaptım,karnım acıkmış idi
Gözlerim yolda kaldı, öğle çok geçmiş idi
Korkuluk :
Doğru, biraz geciktik, hesaplanmamış idi
Kazanlar kırkı buldu, ocaklar yanmış idi
Kuskar :
Karnım girdi içeri, midem boşalmış idi
Silahlığım olmasa, piştofum düşmüş idi
Korkuluk :
Geç oldu temiz oldu, özür dilenmiş idi
Ama sonunda doydun, yüzlerin gülmüş idi
Kuskar :
Cenaze kazanları, bahçeye konmuş idi
Yirmi tane ateşçi, başında durmuş idi
Korkuluk :
Beklerken beş on kişi bin kişi gelmiş idi
Böyle kol olur mu hiç, bu ne s..kim iş idi
Kuskar :
Aşçının yuzü asık, benzi sararmış idi
Biraz peynir biraz un, suya çalınmış idi
Korkuluk :
Kol mu idi dirsek mi anlaşılmamış idi
Gelenekler adetler, çoktan aşılmış idi
Kuskar :
Kazanlar kaynamadan, lengere konmuş idi
Etrafta küçük düzler, sofraya dönmüş idi
Korkuluk:
Ahbap bu yaptığınız, çizmeyi aşmış idi
Gene de ezilmedik, Kol ağırlanmış idi
Kuskar :
Beş kişiye bir kaşık o da zor düşmüş idi
Ben iki kaşık aldım, üçte tükenmiş idi
Korkuluk :
Lenger, sini, ne ise, temin edilmiş idi
Bin kişi yedi doydu, yemek bitmemiş idi
Kuskar :
Yedim peynir malezi, o da pişmemiş idi
Evden yeyip gelmesem, anam s..kilmiş idi
Kuskarın bu son sözü atışmanın kaderini belirler ve Zeleka Tarihi’ne mal olur. Gerek eğlence ve gerekse düğün sona erer. Düğüncüler, günboyu olanları anlatıp gülmeye devam ederek, kiminin çok uzakta olan, evlerine dağılırlar. Ama Kuskarın “peynir malezi” hikâyesi hiç bitmez. O gün, bu gündür; Bir davette, bir imecede, bir düğünde, bir misafirlikte, sunulanlarla yetinmeyen Zelakalılar, hemen tutturur, ilgiliye duyurmak üzere: Yedim peynir maleezi o da pişmemiş idi…
Ahmet MUTLUOĞLU
Üsküdar, 04.04.2008
Kaynaklar :
- Mehmet Asanoğlu, Mehmet oğlu, (1905-…)
- Hatice Asanoğlu, Mehmet Atalay Kızı, (1915-…)
- Kamil Baştürk, Abidin oğlu, (1936-…)
- Şerif Akyüz, Bahadır oğlu, (1944-…)
- İbrahim Akyüz, Mehmet oğlu, (1951-…)
- Mehmet Akyüz, Bahadır oğlu (1952-…)
- Yusuf Akyüz, Ahmet oğlu, (1955-…)
- www.talipbal.com/destanlar/atisma/mkilic.html – 28k