KÖYÜN SON EFENDİSİ
Buyruğu geçen, sözü geçen, hükmeden, nazik, kibar, görgülü, eğitim görmüş… gibi anlamlarda kullanılmakta olan “efendi” kelimesi; değişik kaynaklara göre Yunanca kökenli olup Anadolu Selçukluları döneminde Türkiye Türkçesine, oradan da İslâm alemini oluşturan topluluk ve milletlerin dillerine geçmiş bir kelimedir.
Of Boğazı’nda bu ve benzeri anlamlarda kullanılışının yanında, toplumda bir yönü ile saygınlık kazanmış kişilere de sıfat olarak verilmiştir yakın geçmişe kadar. Bu sıfata layık görülen kişi, hayatı boyunca ve öldükten sonra hep “efendi” diye anılmış. Bazen soyu da bu sanla anılır hale gelir güçlü efendilerin. Şerif Efendi’nin İbrahim, Kasım Efendi’nin Muhammet, Behzat Efendi’nin İsmail şeklinde halen de kullanıldığı gibi.
Köyümüzün gelmiş geçmiş efendilerinden, ismi hâlâ anılanların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
– Tüm Aydınların Dedesi İksenitli Ömer Efendi (1695-1755)
– Ömeroğlu Ahmet Efendi (1888-1968)
– Kutri Ahmet Efendi (1872-1950)
– Kutri Salih Efendi (1879-1948)
– Kutri Ali Efendi (1882-1978)
– Taka Hasan Efendi (1870-1925)
– Taka Hacı (Muhammet) Efendi (1850-1934)
– Kaya Muslim Efendi (1879-1962)
– Hudek Numan Efendi (1860-1922)
– Hudek İlyas Efendi (1863- 1928)
– Hudek Ali Efendi, (1855-….)
– Çifoğlu Şerif Efendi (….- 1928)
– Gavuş İbrahim Efendi (1870-1957)
– Cevahir Ahmet Efendi (1877-1962)
– Cevahir Hacı Efendi (1909-1991)
Huş Mahallesi’nde:
– Numanoğlu Numan Efendi (1813-1896)
– Şakoğlu Kasım Efendi (1861-1953)
– Numanoğlu Behzat Efendi (1856-1923)
Kayran’da:
– Çolak Mustafa Efendi (1864-1942)
Bu sıfatı alırlarken gayri ihtiyari, iyi yetişmiş din adamı olmaları yanında, karizmatik şahsiyetleri, lider pozisyonları, çevrede uyandırdıkları saygınlık gibi durumları belirleyici olmuştur “efendilerin”. Kuşkusuz bu insanlar kusursuz değillerdi. Hatta bazı yönleri ile eleştirilirlerdi de. Ancak belirleyici konumları dolayısı ile efendi payeleri devam etmiş, hatta sevmeyenlerince de bu sıfatla anılmışlardır.
80 yaşının üzerindeki büyüklerimiz yukarıdaki efendilerin bir kısmını tanımışlardır. Bizim kuşak yani 1950 den sonra doğanlar ise ancak bir kaçını tanıma şansına nail olabilmiştir.
Köyümüzün son efendisi Ahmet Hamdi Seçilmişoğlu (Hacı Efendi)’yi ise bizden çok genç kuşaklar da tanır. Hacı Efendi derin bir hoca değildi ama çok kuvvetli bir hafızdı. Kur’anı çok güzel okurdu. Sesi bütünleşmişti Kur’anla. Saatlerce dinleseniz yine dinlemek isterdiniz. Şahsiyetini de Kur’an okumayı geliştirdiği gibi geliştirmiş ve adeta Kur’anla bütünleştirip yumuşak ipekler mertebesine çıkarmıştı.
1909 yılında Cevahir Ahmet Efendi (1877-1962) ve Kasap Kızı Hatice Hanım (1878-1955)’ın oğlu olarak dünyaya gelir köyümüzün son efendisi. İlk eğitimini mahalle mektebi ve babasının yanında aldıktan sonra Soğanlı Köyünden Hanecizade Ahmet (Bilgin) Efendi’nin ( 1874-1974) yanında Hafızlık Eğitimini tamamlar. İyi bir hafız olur. Sesi güzel, kıraati çok düzgündür. İlk olarak babası Ahmet Efendi’nin imamlık yaptığı Havza’da imamlık yapar. Bu arada Osman Kızı Gülfidan Taka (1914-2001) ile evlenir. Bu evlilikten İbrahim (1934-…), Necati (1936-1999) ve Mehmet (1939-…) dünyaya gelir.
Köye döner. Zamanın gençlerinden 35 öğrenci ile hafızlık eğitimini başlatır. Zor iştir hafızlık. Dökülür öğrencilerin yarıdan çoğu. Kimi üç yaprakta, kimi beş yaprakta, kimiyse neredeyse icazet almaya ramak kala terk eder eğitimini. Nihayet 1939 ve devamı yıllarda aşağıdaki hafızlar icazet alarak yurda dağılırlar
1.Hafız Cafer Aydın (1924-2001)
2.Hafız Ahmet Arslantürkoğlu (1928-…)
3.Hafız Mehmet Hulüsi Mutluoğlu (1926-…)
4.Hafız Mustafa Gürsoy (İbrahim Zade) (1926-…)
5.Hafız Mehmet Kara (Hacı Şükrü) (1928-…)
6.Hafız İdris Çiftçi (Hoca Bakkal; 1928-2003)
7.Hafız Mehmet Çiftçi (Mehmet Ali Oğlu; 1924-1970)
8.Hafız Mustafa Mutluoğlu (1927-1993)
9.Yeşilalan Köyü’nden Hacı Zahit Oğlu Hafız Mustafa Tanrıverdi (1929-1947)
10.Kayran’dan Hafız Mustafa Kocahüseyinoğlu (1932-1967)
11.Hafız Mehmet Çiftçi (İbrahim Oğlu; 1928-…)
Kimi hafız yetiştirmeye devam eder, Mustafa Gürsoy, Mehmet Kara gibi; kimi mesleğinde yükselir Başbakanlık müşavirliğine kadar çıkar, Cafer Aydın gibi; kimi vaiz olur, yazar olur, Ahmet Arslantürkoğlu gibi; kimi semtine adını verir, “Hoca Bakkal” İdris Çiftçi gibi; kimi de görev yaptığı beldede sayısız çocuk ve gence kuran okumasını, dini vecibeleri öğretir diğerleri gibi. Ve yukarıdaki tarihlerin incelenmesi ile görüleceği gibi kimi Rahmeti Rahmana ulaşır, sevgili Babam Hafız Mustafa gibi; kimi de yaşıyor çok şükür, Allah uzun ömürler nasip etsin, kıymetli amcam Hafız Hulüsi gibi.
Geçim şartları gurbet ellere atar yeniden Son Efendi’yi. Ankara’nın Bala ilçesinin Çiğdemli, Büyük Boyalık ve Üçem köylerinde imamlık yapar. 1960’lı yılların başlarında Bala’daki köyünün imamlığını, yetişen oğlu Hafız Necati Hoca’ya bırakarak köye döner ve Rahmeti Rahmana ulaşan Karahasanoğlu Mehmet (1882-1962) (Kiki) Hoca’nın yerine, köylülerin isteği ve köy ihtiyar heyetinin daveti ile imam olur. Zaten o zamanlar imamların ücretleri köy halkı tarafından ödenmektedir tüm Türkiye’de. Kısa bir süre sonra imamlık kadroları ihdas edilir ve kadroya geçerek devlet memuru olur.
Hacca gidinceye kadar Hafız Cevahir diye anılırken hac farizasını yerine getirince Hacı Cevahir diye anılmaya başlar.
1950 li yıllardan sonra Türkiye’nin yaşadığı ekonomik gelişmeye paralel olarak çocuk ve gençler normal okullara ve öğretmenlik, mühendislik, doktorluk, kalıpçılık, demircilik, sıvacılık gibi mesleklere ve paranın köylere kadar inmesi ile ticarete yönelir. Artık hafızlığa rağbet çok azalmıştır. Bu defa mahalle mekteplerinde kur’an okumasını öğrenen gençler, kızlı erkekli kurallı okuma dersleri almaya başlar Hacı Cevahir’den. Evi okula dönmüştür. Odanın biri dershanedir. Ben de 1970-1971 yıllarında ilk öğretmenliğimde tecvitle kuran okuma eğitimi almıştım kendilerinden arkadaşım Yakup Takaoğlu (1952-…) ile beraber.
Hacı Cevahir bir taraftan imamlık görevini ifa ederken diğer taraftan gençleri eğitmekte boş zamanlarında da aynı zamanda doğrama ustası olduğu için köylünün kazma, kürek, tahra, balta ve tırpanlarına sap yapar yıllar boyu. O zaman tarım faal olduğu için hiç boş zamanı olmaz, çalışır her gün ve en önemlisi kimseden para almaz bu işlere karşılık. Bu fedakârlığı saygınlığını perçinler. Köylü farklı görmeye başlar Hacı Cevahiri. Bu arada;
– Mehmet Oğlu Nurettin Çiftçi (1958-…),
– Yeşilalan Köyü’nden Çahmudi Oğlu Hasan Şahin (1959-….),
-Maneka Yakup Akçadoğan (1956-…),
-Of-Fındıkoba Köyü’nden ( Ali) Alay Ak (1957-….)
hafızlık eğitimi alırlar bu kervanın son neferleri olarak kendisinden ve Hafız Alay Ak’ın Ekim 1971 Merkez Camiinde yapılan icazet merasimi de köyümüzün son icazet merasimi olur.
Yıllarca bıkmadan ve hiç kimseden ücret almadan, çocuk okutan, milletin kazmasına küreğine tırpanına beline sap yapan ve hiç kimseyi kapısından geri çevirmeyen Hacı Cevahir son derece takva bir şahsiyet düzeyine çıkar. Konuşma ve hitapları pamuk gibi yumuşaktır. Asla kimseyi incitmez. Dedikodulara katılmaz, duymazdan gelir. Siyasi konuşma ve çekişmelerle hiç ilgilenmez. Köylünün ve çevre köy ahalisinin güven ve saygısını kazanır ve kimin başlattığı, nasıl olduğu bilinmez bir şekilde Hacı Efendi oluverir Hacı Cevahir. Artık ölünceye kadar “Hacı Efendi” diye anılır, o şekilde hitap edilir kendisine ve tabi öldükten sonra da öylece anılmaya devam eder.
Gençliğinde çok güzel kaval çalan Hacı Efendi’nin hayatı boyunca en çok muzdarip olduğu alışkanlığı tütündü. Kendi ifadesiyle henüz uzun bir gömlekle gezen küçük bir çocuk iken babaannesi babasının tütününden kucağını doldurur ve hadi git iç dermiş çok sevdiği için ve güzellik yaptığını sanarak. Sonrasında da tiryakisi olmuş tabii. Kendine yakıştıramamış ve terk etmek için büyük bir ahitte bulunmuş bir ara. Ancak heyhat, terk edemez ve yedi sene dumanını burnundan çeker. Yedi sene sonra “tiryakisi için tütün zarurettir” fetvasına dayanarak ağızdan içmeye devam eder. Filtreli sigaranın lüks ve bulunmaz olduğu 1970’li ve 80’li yıllarda Hacı Efendi’nin dolabı Almancıların hediye ettiği lüks sigara kartonları ile doludur.
Hacı Efendi belki derin bir fıkıh alimi değildi ama Kur’an okuduğu zaman onu herkes saatlerce dinlemek isterdi. Çaykara Merkez Camii’nde namaz kıldığı zaman, devrin imamı, vaazı ve müftüsü namazdan sonra mutlaka Hacı Efendi’ye Kur’an okutur, cemaate ziyafet çekerlerdi.
Yaş sınırına ulaşıp köy imamlığı görevini Hacı Hafız Ahmet Tuncer (1933-2003) Hoca’ya devrettikten sonra da münzevi ve muttaki hayatına devam edip hastalık çekmeden asan bir ölümle Rahmeti Rahmana ulaşır Hacı Efendi 1991 yılında. Efendilik sıfatını da beraberinde götürerek köyün son efendisi olur. Ondan sonra gerek köyümüzde, gerekse çevre köylerde bu sıfat kimseye layık görülmez olur. Böylece yasasından belki 76 sene sonra da olsa bir sıfat tarihe karışır. Artık sadece mütevazı, sakin insanlar için kullanılan bir sıfat olarak garip kalır “efendi” sözcüğü sözlüklerde.
Ahmet MUTLUOĞLU
Çamlıca, 05. 05. 2014
KAYNAKÇA:
1.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Efendi)
2.http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler%5CRıdvan%20ÖZTÜRK%5CÖZTÜRK,%20RIDV
3.ÇAYKARA’LI NUMANZADELER (altı kişi) – ÇAYKARA GAZETESİ
http://www.caykaragazetesi.com/sayfa.php?sayfaid=238
Numan Efendinin bu olgun kişiliği ve birçok ilim adamı yetiştirmiş olduğu ile ilgili
rivayetler hep dikkatimi çekmiştir. Ayrıca Numan Efendinin torununun oğlu olan …
4.https://www.facebook.com/pages/Hu%C5%9Folu-Numan-Efendi-1814-1896-RA/114821395334581
- Hafız Mehmet Hulusi Mutluoğlu, Ahmet Oğlu (1926-…..)
- Hafız Mehmet Çiftçi, İbrahim Oğlu (1933-…..)
- Hafız Mehmet Baltacı Liman Oğlu, (1929-…..)
- Hafız Mehmet Kara, Hacı Şükrü (1928-…..)
- Hüsnü Bilgin, Emekli Müftü (1933-….)
- Hafız Kamil Çiftçi, M.Ali Oğlu (1933-….)
- Ahmet Çiftçi, M.Niyazi Oğlu (1943-…)
- Bilâl Kocahüseyinoğlu, Ali Oğlu (1932-…)
- Ali Güzel, Kisbaroğlu (1944-…)
- Hafız Mustafa Çolak, İbrahim Oğlu (1947-…)
- Mustafa Soylu, Öğretmen (1948-…)
- M.Nuri Teke, Öğretmen (1946-…)
- İbrahim Tuncer, Öğretmen (1949-…)
- Nihat Çiftçi, Eski Muhtar (1955-…)
- Hafız Nurettin Çiftçi, (1958-…)
- Nuri Aydın, Hacı Cafer Oğlu (1955-…)
21.Mustafa Gürsoy, İbrahim Zade (1964-…)
- Ahmet Arslan, Uzun Ömer Oğlu (1956-…)
23- Yakup Şahin, Çahmudi Oğlu, İmam (1963-….)
- Numan Tuncer, Öğretmen (1975-…)
- Bünyamin Çiftçi, Muhtar (1975-…)
- Hafız Alay Ak, Kuran Kursu Öğretmeni (1957-….)
- Hafız Yakup Akçadoğan, Maneka Oğlu (1956-….)
Haci Cevahir Hoca Efendi
25.05.2014 von Hasan ŞAHİN Başak şehir Vaizi
Muhterem ağabeyimiz Ahmet MUTLU beyefendi, hocamız hakkında yazdığı makaleden dolayı kendisine teşekkür eder, saygılar sunarım.
Hoca efendinin çok yönlerinden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Hafızlık hocalarına hem hafızlık yapacak olanlara hem de herkese faydası olur kanaatindeyim.
Hoca efendinin hafızlığa hazırlık yöntemi:
Hoca efendi, hafızlığa başlayacak olan öğrenciye “hafızlık hazırlık dönemi” çok önem verirdi. Önce tashihi huruf (harfleri aslına uygun doğru okuma) mahreç, tecvit ve talim dersleri vererek temeli çok sağlam kurardı. Sonrada ezberletmeye başlardı. Hâlbuki o dönemde başka hocalarda hafızlık yapanlar hafızlık yaptıktan sonra tecvit, talim dersleri görürlerdi. Tabi ki yanlışları sonradan düzeltmek çok zordu. İşte hoca efendi “hafızlığa hazırlık” dönemini çok önemser ve temeli çok sağlam kurardı.
Hoca efendinin ders dinleme metodu:
Hocamız, hiç yanlışı düzeltmez, bir uzatmanın yapılmadığı zaman bile dersi kabul etmezdi. Yanlış okuyanın doğruyu kendisinin bulması için kaldırır, dersine baktıktan sonra tekrar baştan başlatarak sabırla dinlerdi. İcazet alacağım günlerden birinde her gün 6 cüz (60 yaprak) okuyordum. Her cüz yaklaşık olarak 30 dakika sürerdi. Bundan daha hızlı okumayı, ders almayı asla kabul etmezdi. 6 cüzü tam 3 saatte okudum, hocam da sabırla dinledi. Son iki satır aklıma gelmedi. Bir-iki önceki ayetten alınca hocamız beni kaldırdı, git diğer odada dersini yap demişti. Halbuki 6 cüzü 3 saatte hiç takılmadan okumuştum. Son iki satıra baktım ve hocamın önünde tekrar oturdum. Ne kadar okudum dersiniz? Tekrar 6 cüzü 3 saatte okudum hoca efendi de dinledi. O gün tam 6 saat okudum, hocamız da dinledi. İcazet vereceği kimselere de Kur’anı baştan sonra takılmadan dinledikten sonra icazet verirdi.
Hoca efendinin günlük ders dinleme hassasiyeti:
Günlük ders dinlemede asla mazeret dinlemez bütün şartları zorlardı. Çaykara ilçesinin haftası Salı günü idi. Hocamız bir taraftan günlük dersleri dinler bir taraftan da evin ihtiyaçlarını görmek üzere pazara gitmek için hazırlık yapardı. Öğrencilerden dersini okumayan olursa pazara gitmeden vazgeçer, günlük ders dinlemeyi her şeye tercih ederdi. Bazen ormana, mezralara (kom) çayır biçmeye gider, öğrencilerin de oraya gidip derslerini okumasını isterdi. Kesinlikle günlük derse ara vermez, kendi ev işlerinde öğrencileri asla çalıştırmazdı.
Hoca efendinin çok değerli eşi Gülfidan hanımefendi öğrencilerin hamisi ve destekçisi idi:
Her ikisini de rahmetle anıyor, Rabbim gani gani rahmet eylesin!
Hocamız bizim dönemimizde kendi evinde öğrencileri okuturdu. Odanın birinde oturur, diğer bir oda dersane idi. Öğrenciler odada derslerine hazırlanır sonra hocanın oturma odasına gider sakin tek başına derslerini dinletirlerdi. Gülfidan annemiz her sabah kahvaltı da bizlere süt, börek vb. ikramlarda bulunur, yaramazlık yaptığımız zamanlarda hocamıza karşı bizi savunur ve korurdu.
Hanımefendi her hafızlığa başlayan için istihare eder, hafızlığı yapıp yapamayacağını veya kolay/zor yapacağını söylerdi. Benden bir müddet önce başlayan bir arkadaşım ve benim için istihare yaptı. Sonunda şöyle müjde verdi: Sen iki kazan sütü çok kolay kaldırdın, aldın gittin. Arkadaşın ise kaldırdı ama zor kaldırıp götürdü. Sen hafızlığı çok kolay, arkadaşın ise zor yapacak.” Gerçekten dediği gibi oldu. Evet, her başarılı erkeğin arka planında gizli bir kahraman vardır! Allah Teala mekanlarını cennet eylesin.
Yıllar sonra hoca efendinin sabrını, fedakârlığını, metanetini, ahlakını, disiplinini çok daha iyi anlıyor ve ruhaniyetinin önünde hürmetle eğiliyorum.
Çok zor şartlarda İman ve Kur’ana hizmet eden bu gibi kahramanlar dünyayı bir mektep haline dönüştürdüler. Hiçbir ücret almadan yıllarca Allah rızası için hizmet eden bu efendiler bizim için çok güzel örneklerdir.
19.05.2014
Hasan ŞAHİN
Başakşehir Vaizi