EMİR YUKARDAN GELDİ (16)

TARIH:

EMİR YUKARDAN GELDİ

 

Köyümüzde bizim kuşağın tanıdığı en önemli şahsiyetlerinden biri de Temelli Ali (Aydın)’dir. Ali’yi, iz bırakan önemli şahsiyetler kervanına katan, ne parası ne pulu, ne de derin hocalığıdır. Onu unutulmaz kılan, sadece ve sadece, keskin zekâsı sayesinde ustaca kullandığı dilidir. Aslına bakarsanız, bizim içten bir nostalji ile andığımız o devrin Zeleka’sında, aileler arasındaki ekonomik ayrışmalar çok belirgin değildir. İnsanların yaşam standartları, yiyip içtikleri hemen hemen aynıdır. Her evin belli başlı yiyecekleri; tarlalarımızda bol miktarda yetişen, yapraklarını derdikçe anında büyüyen lahananın muhtelif türde yemekleri; keza bol miktarda yetiştirilen fasulyeden imal edilip küplere, kavranlara, sonraları bidonlara doldurulup yıl boyu yoğaltılan yüzlerce kilo turşu; biri bitince diğeri ekleşen; arpa çorbası ile mısır kırmasından yapılan “korkot çorbası”; daha çok ayran olmak üzere yoğurt, süt, peynir v.s. gibi gıdalardır.

 

Her ailenin yaptığı işler de üç aşağa, beş yukarı aynıdır. Herkes ilkbaharda tarla beller, sonra mısır eker, ineklerle komlara çıkar, haziranda yaylaya göçer, temmuz ortasında yayla çayırlarını, ağustos eylülde kom çayırlarını biçer, kurutur ve ürettiği tonlarca otu ailenin hanım ve kızları, sırtları ile 2-3 saatlik yoldan köye taşır. Eylül sonunda yayla bozulur, tekrar komlara inilir. Karın düşmesine bağlı olarak da kasım ayı içinde veya sonunda köye inilir, inekler ahıra bağlanır. Tarlalar biçilir, mısırlar imecelerle soyulur, balkonlarda kurutulur, ambarlara doldurulur. Köyün çevresinde, yayvan yapraklı ağaçlardan oluşan ve çoğu tapulu olarak vatandaşa ait korular, çalı süpürgeleriyle süpürülür, yapraklar toplanır, kışın ineklerin altına serip gübre imâl etmek üzere ağıllara taşınır. Kışlık odunlar kesilir, yarılır; yine hanımlar tarafından eve taşınır. Nihayet kar köye iner, kış gelir; millet biraz nefes alır dinlenir. Bahar gelince aynı iş ve işlemleri yapmak üzere yeni baştan işe konulur.

 

Ali Temelli de, asırlarca devam eden bu hengâmenin arasında, 1922 yılında Temelli Aziz Mehmet (1875-1935) ile Fotinos (Kabataş)’lu Behiye (1880-1959)’nin ikinci oğlu olarak dünyaya gelir. Ağabeyi Ömer (1904-1988), kardeşleri Sabire (1924-2009) ve Kâzım (1926-1979) ile büyür. Post (Telli) oğullarından Hanife Hanım (1920-2003) ile evlenir. Çoluk çocuğa karışır. Herkes gibi hayat mücadelesi verir. Uzun yıllar (1948-1962) resmi köy bekçisidir. Bizim kuşak, onun bekçilik yıllarını, omzunda mavzer tüfeği ile hatırlar. Çay fabrikalarında çalışır geçici işçi olarak (1962-1977). Emekli olur sigortadan. Uzun yıllar da emekli olarak yaşar Boğa Mahallesi’nde. Eli işe son derece yatkındır. Temizliğe hastadır. Çok iyi çay demler, çok kaliteli lâhana pişirir. Kendi deyimi ile, “Biberli, ana ağlatır.”

 

Hayatı boyunca askerlik eğitiminden başka eğitim almayan Ali Temelli’nin söylediği her söz, kurduğu her cümle, ya bir espri ya bir ders ya da bir öğüt mahiyetindedir. “Ne mutlu, anasının-babasının hoşnutluğunu kazanmayana; onun anası s…kilmiştir!” vecizesinde olduğu gibi.

 

Kardeşi Kazım, çay fabrikalarından emekli, hiç evlenmemiş, son derece saf ve temiz bir kişidir. Genç yaşta vereme yakalanır, tedavi olur; ancak akciğerleri zedelenmiştir. Erken yaşta hastalanır. Ölüm döşeğindedir. Ağabeyi Ali, onun için önemli bir fenomendir hayatı boyunca. Ölüm döşeğinde de aynı inançla, medet mahiyetinde; “Ali, Ali, Ali, …” diye sayıklamaktadır. Başucunda hizmetini son derece itina ile yapan ağabey Ali, Ali’nin büyük oğlu Kâmil Hilmi (1949-…), akrabadan Süleyman Ustamehmet (1915-1987)’in oğlu yeğen Ali Aydın (1950-…), ahaliden Hafus Mehmet Çiftçi (1926-…), Salih Recep Kara (1932-…) ve Huşo’dan Kâtipoğlu Hafus Mehmet Gedik (1935-…) vardır. Kâzım, “Ali, Ali”leri epey devam ettirince, Ali Temelli biraz da kekeleyerek, “Eee, emir yukardan geldi, ne yapsın sana Ali,” diye cevaplar kardeşini, her zamanki esprili yöntemiyle. Bir kaç gün sonra, güneşli bir ramazan bayramı gününde vefat eder Kâzım. Mütevazı bir cenaze merasimi ile defnedilir. Ali’nin, “emir yukardan geldi” söylemi de vecizeleri arasında yerini alır, yıllarca anlatılır, kahkahalara yol açar Zeleka’da.

 

Ve siyah-beyaz filmlerdeki aksakallı dedenin ifadesiyle, günler ayları, aylar yılları kovalar. Aradan on sekiz yıl geçer, sıra Ali Reis’e gelir. Ağır hastadır Ali Reis. Tüm köy, kadın erkek, çoluk çocuk ziyaret eder, moral vermeye çalışırlar Ali’ye. O yine esprileriyle, işin tamam olduğunu, sınıra dayandığını, öteye geçmenin imkânsız olduğunu söyler, kâh dişlerini gıcırtatarak, kâh gözleri kapalı.

 

Yeğen, Ustamehmetoğlu Ali’nin başucunda, ziyaretcilerin yatağı etrafında oturduğu son günlerinin birinde, gözleri kapalı sayıklamaktadır Ali Reis: “Oooooy, oooooy, her tarafım kırık camlar, teneke parçaları, paslı iğnelerle dolu. Hafif sallansam batıyor, acıtıyorlar. Ömeroğlu Mehmet de gelmedi iğnemi yapmaya. Ali, yeğenim, ne yapacağım! Bir çare yok mu bana? Bir çare yok mu bana? Oooy Ali, çare yok mu bana…”

 

Yeğen Ali Ustamehmet, biraz da kinayeli bir eda ile cevaplar Ali’yi: “Eee ne yapalım Emice; emir yukardan geldi.” Ali gözlerini açar, sesin geldiği tarafa yönelir. Küçük Ali ile göz göze gelir, gülümsemeye çalışarak, “Oy senun cinsuni s…keyim; siz da hiç bir şeyi unutmazsunuz!” der ve zorlukla kaldırdığı başını, hakiki koyunyününden yapılma yastığa gömer.

 

Ali Reis’in, dostlarını kahkahaya boğan son esprisi olur bu cümle. Kısa bir süre sonra (03 Mart 1997) Rahmeti Rahma’a ulaşır, Zeleka üzerinden hiç eksik olmayan ruhu. Anılır o gün bu gündür Ali Temelli, her sohbet ortamında. Kullanılır vecizeleri, her sırası geldikçe.

 

Ahmet MUTLUOĞLU

Çamlıca – İstanbul, 28.04.2009

 

Kaynaklar:

  1. Mustafa Kabaoğlu, Emekli Emniyet Müdürü, Muhammet Oğlu, (1943-…)
  2. Hilmi (Kâmil) Aydın, Ali Oğlu, (1949-…)
  3. Ali Aydın (Ustamehmet), Süleyman Oğlu, (1950-…)

 

 

SOSYAL MEDYA'DA PAYLAS:

EN COK OKUNANLAR

Buna benzer icerikler
Related

HAYDI YAYLA’YA MOL’UN ÜSTÜNE (18)

HAYDI YAYLA'YA MOL'UN ÜSTÜNE Tüm Çaykara’da olduğu gibi, köyümüzde de...