Dr. Yusuf Gedik hocamızın ismini 1980’lerin ortalarında duymuştum. O yıllarda Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde öğrenciydim. Öğrencilik yıllarımızda sosyal ve kültürel faaliyetlerde ve öğrenci örgütlenmelerinde aktif olarak yer almıştım. Bir yandan Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda seçilmiş öğrenci temsilcisiydim diğer yandan KTÜ Öğrenci Derneği’nin kuruluş süreciyle meşguldüm. Bu süreçlerde çoğunlukla Tıp Fakültesi’ndeki öğrenci arkadaşlarla mesai birlikteliği yapıyordum. Bunlardan biri Abdullah Arslantürkdiğeri ise Bülent Yalçın idi. Her ikisi de bugün Türk sağlık sistemine hekim olarak hizmet etmektedir. Abdullah Arslantürk ile birlikte yurt temsilcisi seçilmiştik. Bülent Yalçın da teşkil etmeye çalıştığımız Öğrenci Derneği’nin kurucu başkanı olmuştu. Bu iki arkadaşımız ve burada ismini sayamadığım pek çok tıbbiyeli arkadaştan Yusuf Gedik ismini sitayişle duyardım. Babacan duruşu, kararlılığı ve çevresini etkileyen özellikleriyle öğrenciler arasında adı en çok zikredilendi. Ben de doğal olarak bu hocaya gıyabında sempati duymaya başlamıştım. Çaykaralı (Yukarı Kumlu mahallesinden) olduğunu öğrendikten sonra hemşehrilik bağlarından ötürü muhabbetim daha da arttı.
Yusuf Gedik hocamız Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurmuş olduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş; aynı yerde Çocuk Hastalıkları ihtisası yaptıktan sonra 1975-1980 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren KTÜ Tıp Fakültesi’nin akademik kadrosuna dâhil olmuştur. 1980’lerin başında Trabzon’a taşınan Tıp Fakültesi’nin kurucu kadrosunda böylece yerini almış oldu.
Yusuf Gedik, 1980’ler boyunca enerjik yapısı, çevresini etkileyen karizmatik kişiliği ve mesleki birikiminin kalitesiyle hem üniversite içerisinde hem de şehirde adı en çok duyulan tabipler arasında yer aldı. Bir yandan Tıp Fakültesi’nin yapılanmasında etkili olurken diğer yandan teşkilatçı kişiliği ile Tabipler Odası’ndaki değişimin öncüsü olmaya başlamıştı. Bunların yanında 1988’de Trabzon Türk Ocağı’nın kuruluşunu gerçekleştirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor döneminde 190 Tıbbiyeli gencin çabalarıyla 1912’de temelleri atılan Türk Ocakları bir kültür kurumu olarak İmparatorluğun son dönemlerine ve Cumhuriyetin kuruluş sürecine damgasını vurmuştur. Bu yapının 1980’lerin sonunda, Soğuk Savaş’ın sona erdiği süreçte, taşrada; Trabzon’daki bayraktarı Dr. Yusuf Gedik’tir. Hocamızla yüz yüze tanışmamız ve yakınlaşmamız bu yapının içerisinde olmuştur.
Dr. Yusuf Gedik, 1990’larda mesleğinin zirvesindedir. Bu yıllarda mesleki birikimini ve doğal bir yetenek olan teşkilatçılığını bu sefer üniversitesi için kullanmak istemiştir. Rektörlük seçimlerine önce taraf olmuş, daha sonra aday olarak kendini göstermiştir. 1996 yılı rektörlük seçimlerinde dikkat çekici bir oy alarak üniversite içerisinde ciddi bir potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Konjonktürel dezavantajlarından ötürü sonuca gidememişti. Buna rağmen sözünün eri olması, insana dokunan bir özelliğe sahip olması ve medeni cesaretinin yüksekliği ile emekli olduğu 2015 yılına dek üniversite içerisinde her daim aranan ve takip edilen biri olmuştur. Bizler o dönemlerinin genç akademisyenleri olarak hocamızın açtığı yolda yürüyüşümüzü sürdürdük.
Dr. Yusuf Gedik pek çok tıbbiyelide olduğu gibi tarih ilmine dönük yüksek bir ilgiye sahiptir. Her gün mesai sonrasında Trabzon’un en yoğun yerlerinden biri olan Uzun Sokak’taki kitapçıları gezer ve mutlaka bir ya da birkaç kitap satın alarak Türk Ocağı’na gelirdi. Burada kitaplar üzerinde kültür bilimcilerle sohbet eder ve derin vukufiyetiyle sohbeti ileri bir akademik seviyeye çekerdi. Yusuf Hocamızın özel kütüphanesi pek çok sosyal bilimcinin evinde/elinde yoktur dersek abartılı bir ifade kullanmış olmayız.
Prof. Dr. Yusuf Gedik Hocamız dini bilimlerle iştigal eden bir aileden geldiği için inanç, ibadet ve akaid noktasında da kendini geliştirmişti. Gerek müftü olan babasının gerekse aile muhitinin müktesebatı dolayısıyla dinin birey için ne manaya geldiğini, her türlü bağnazlıktan uzak bir şekilde Hanefi-Maturidi geleneğini akıl çizgisinde içselleştirmiş bir insandır. Bu özelliği ile de çevresini etkilemiştir.
2000’lerin başında bir salgın şeklinde yayılan “dinler arası diyalog” projesinin Türk toplumu için ne büyük bir tehlike olduğunu özel sohbetlerinde sürekli dile getirirdi. Bu sosyal sorumluluğu daha da ileriye taşıyarak Trabzon’un pek çok yerinde konferanslar vermiştir. Bazılarında da birlikte konuşmuştuk. Hocamızın ne kadar haklı ve ileri görüşlü olduğu 15 Temmuz 2016’daki menfur hadiseyle ve ibretle anlaşılmıştır.
Prof. Dr. Yusuf Gedik Hocamız çevresine pozitif enerji yayan, yöre kültürünün özelliklerini şakalarına ince bir şekilde yerleştiren; bundan dolayı da insanların kendisinden kırılmadığı sevecen bir kişiliktir.
O, hekimlik mesleğinde koymuş olduğu isabetli teşhisleri Türk toplumunun sosyal problemlerine de yansıtmıştır. Sosyal meselelerde kapsayıcı ve kuşatıcı tespitleri vardı. Karizmatik yönüyle de sözü her daim dinlenir. Bu özellikleriyle de bilge bir kişiliktir.
Sağlıklı, uzun yaşa Yusuf Hoca…
12 Ocak 2025 Trabzon. Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ
KTÜ, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
Bu icerik www.caykaragazetesi.com alintidir.