NAMLI TÜRKÜCÜ GÜL AHMET
ZAMAN ÂHIR ZAMANDIR, EMNİYET OLMAZ KULA
Ahmet Taka (1896-1919); Behzat ile Altunay Taka’nın oğulları, Osman Taka (1883-1951)’nın kardeşidir. Hakkında türküleri ve türkücülüğünden öte çok fazla bir şey bilinmez. Net olarak bilinen, devrinin sayılı türkücülerinden olmasıdır. Yüzünün sol tarafındaki büyükçe gülü dolayısı ile “GÜL AHMET” lâkabı ile anılır. Seyirde panayırda aranan bir delikanlıdır. Bir kaç evlilik de geçer üzerinden; ama bir türlü çocuk sahibi olamaz. Sık sık evlenip boşanması da çocuk sahibi olabilmenin özlem ve isteğindendir kuşkusuz. O zamanın değer yargılarına göre, bu durum bir noksanlık olarak da telakki edilir toplumda. Ahmet de bunun ezikliğini yaşar. Seyirlerde alt edilebilmesi için bu zaafı üzerine gidilir. O zamanlar karşılıklı iki grubun kol başları ve yardımcıları ile kol kola kenetlenip ritmik bir ayak ve vücüt hareketi ile sallanarak ayakta saatlerce süren atışma seyirleri çok yaygındır Of Boğazı’nda ve özellikle Çaykara Vadisi’nde.
Bir seyirde bu zaafını şöyle dile getirir Gül Ahmet:
“E vay beni vay bana, kör talihim gülmedi
Benim gibi ikbalsiz yalan dünya görmedi.”
Başka bir seyirde, karşısındaki bayanın;
“Ahmet kınarım seni, aldığını brakarsın,”
diyerek yarasına tuz basmasına hiddetlenir ve şöyle cevap verir:
“Sınamak bedavadır, sen de gel de bakarsın.”
Gül Ahmet’in namı tüm Of Boğazı’nda duyulur. Davet edilir her düğüne, her seyir ve panayıra.
Böyle bir şenliğe davetli olarak gittikleri bir köyde, rastladıkları bir grup genç kızın aralarından bir tanesi, Ahmet’in alttan bakışlarını farkederek;
“Bakın bakın nasıl bakıyor şu kukulalı; s.çayım kukulasına!” diye fısıldar arkadaşlarına. Söylenenleri duyan Ahmet renk vermez, duymamazlıktan gelir. Ama kızın simasi nakşolur zihnine. Biraz da içerlemiştir bu galiz hakarete. Akşam olur panayır kurulur, seyirler başlar. Ahmet kol başıdır. Kız da karşı kolda, türkücülerdendir. Sözü karşı taraf alır seyirler başlar:
Hoş geldin safa geldin bakarak sağa sola
Rotayı mı şaşırdın nasıl düştün bu yola
Gül Ahmet:
Hoş bulduk safa bulduk, hoşlayanın çok ola
Bayburta gider iken yoruldum verdim mola
Karşı Taraf:
Yolcuya saygımız var yeter ki emin ola
Kırarlar kafasını yanlış ise parola
Gül Ahmet:
Bize yanlış yakışmaz, yedi ceddimiz molla
Namaz niyaz selevat, çoktan girdik hak yola
Karşı Taraf:
Sağı solu bilseydin düşmezdin karambola
Gözlerim üzerinde akıbetin hayrola
Gül Ahmet:
Dualar müşterektir, dua eden sağ ola
Sağı solu boş ver de, düzen verelim kola
Karşı Taraf:
Dikkat eyle arkadaş, gelmem ben kafa kola
Kapıyı aşındırıp yaklaşıyorsun fola
Gül Ahmet:
İşim olmaz köyünde, sabah çıkarım yola
Konuk ağırlanmazsa, o yerde işim n’ola
Karşı Taraf:
Bu köy medeni köydür, uyar herkes usula
İnsanımız medeni, bizde şaşmaz pusula
Gül Ahmet:
Ey gidi medeniyet canım kurban o yola
Gözün kapalı gezme, biraz etrafı kolla
Karşı Taraf:
Benim gözlerim açık, bakarım her dört yana
Zahmet etme arkadaş, kafa yorma boşuna
Gül Ahmet:
İstemem zararını, kahve içirdin bana
Kefil olma herkese, pahalı patlar sana
Karşı Taraf:
Ucuz veya pahalı, derdini anlatsana
Bohçanı hemenceni, vereceğim arkana
Gül Ahmet:
Eminim becerirsin, şahit oldum ben buna
Nezaketle incelik, uğramadı obana
Karşı Taraf:
Hem okuduk hem yazdık, diz çöküp ders alsana
Yoktur ihtiyacımız, cahil nasihatına
Gül Ahmet:
Okumak yazmak farzdır, her Allahın kuluna
Lâkin kemale ermek, nasip olmaz oduna
Karşı Taraf:
İnceyiz inceliriz, râmız hakkın yoluna
Boş vermişiz dünyanın, parasına puluna
Gül Ahmet:
Para ile satılsa, giderdin pazarına
Okuduğun kitabın, yanayım yazarına
Karşı Taraf:
Geç defteri kitabı, uymuyorlar ağzına
Aldırırım tozunu, köyün en yağızına
Gül Ahmet:
Döversen beni bugün, yarın kalmaz yanına
Dağda büyüyenlerin, bu yakışır şanına
Karşı Taraf:
Kurban ol köyümüzün, havasına suyuna
Böyle devam edersen, yollanırsın koyuna
Gül Ahmet:
Koyun keçi kavalı, atar mıyım yabana
Bunları öğretirler, dağınızda çobana
Karşı Taraf:
Çobanımız ders verir, aklı olup sorana
Çok fena yakalandın, dağımızda borana
Gül Ahmet:
Alçak ile yükseği, terbiyedir ayıran
Alçaktan alçak olur, alçakları kayıran
Karşı Taraf:
Alçakları kayırmak, geçmez bile aklımdan
Böyle anlaşıldıysak, “hâşâ” deriz huzurdan
Gül Ahmet:
Ne güzel söylüyorsun, konuşturur Yaradan
Gerçekleri duyunca kaçacaksın buradan
Karşı Taraf:
Boynum kıldan incedir, çıkıldıysa sıradan
Ezbere atmayalım, ispat ister sonradan
Gül Ahmet:
Şahidi müsebbibi, hepsi senin kolundan
Yasak mı gelip geçmek, köyünüzün yolundan
Karşı Taraf:
Burda hesap sorulur, keçi ile koyundan
Elbette yasak değil, aşmaz isen boyundan
Gül Ahmet:
Aşar mıyım boyumu, dersi aldım ablamdan
Başımı kaldırmadan yedim taşı arkamdan
Karşı Taraf:
Kefen bezine döndün, vay zavallı korkudan
Kurtuluş yoktur dostum, geçirirler sorgudan
Gül Ahmet:
Soru sual amenna, emir böyle yukardan
Lâkin hakaret ağır, çıkıldı haritadan
Karşı Taraf:
Endazemiz keskindir, bizde herşey kitaptan
Dersi verilir elbet, çıkan var ise yoldan
Gül Ahmet:
Sağı solu sınarken, gitmek için ortadan
Taş yağmaya başladı, haber yok kafa koldan
Karşı Taraf:
Sınarsan sağı solu, çok uzun sürmez voltan
Sazan yok deremizde, işe yaramaz oltan
Gül Ahmet:
Ne hamsi ne sazanı, haberim yok balıktan
Tuttun bizi suale, horoz ile tavuktan
Karşı Taraf:
Maşallah süphanellah, giriyorsun ahırdan
Bir düşersen oraya, canlı çıkılmaz ordan
Gül Ahmet:
Sen de kaba konuştun, demek köyün suyundan
Boşuna dememişler, köylü geçmez huyundan
Karşı Taraf:
Köylüyüm yaylalıyım, sana ona ne bundan
Davetiye mi aldın geçmek için yolumdan
Gül Ahmet:
Yolcu diye bir şey var, haberin yok mu bundan
Gezer tozar insanlar, farklıdırlar odundan
Karşı Taraf:
Gezmek güzel anladık, ne oluyor tozundan
Durumun iyi değil, kuşku duydum pozundan
Gül Ahmet:
Sığınırım Allaha, iftiradan bühtandan
Cinnet mi getirdiniz, kaçırdınız sıradan
Karşı Taraf:
Dediklerim aşikâr, hisseni al onlardan
Tutuldun fırtınaya, kurtuluş yok borandan
Gül Ahmet:
Yolcu geçelim derken boğulduk anafordan
Güya selâm götürdük Of ile Kadohordan
Karşı Taraf:
Allahın selâmına baş eğeriz boyundan
Zannedilmesin sakın, yok farkımız koyundan
Gül Ahmet:
Oyun oynaş numara, biraz utan boyundan
Tanrı’nın misafiri tutulur mu boyundan
Karşı Taraf:
Haberim vardır benim, Karaman’dan koyundan
Çok yolcuyu gördük biz, yılan çıktı koynundan
Gül Ahmet:
Yılan soktuysa seni, sorumlu muyum bundan
Bu köyün hali yaman, şüphelendim suyundan
Karşı Taraf:
Suyumuz pırıl pırıl, Akkaya kovuğundan
İçi paslı olanlar, içmeli oluğundan
Gül Ahmet:
Ne yerim ne içerim, ölsem bile acımdan
Hakaret yedim doydum, köyünüzde bacımdan
Karşı Taraf:
İyi düşün tekrar et, üstelik de bacından
Burda yanlış yapanı, sürüklerler saçından
Gül Ahmet:
Söylenen ayan beyan, köyde şaştı pusula
Hal ve gidiş pek zayıf, ihtiyaç var okula
Karşı Taraf:
Yuvarladın lâfını, düşürdün şarampola
Bu köy medeni köydür, kulak asmam davula
Gül Ahmet:
Eskiden öyle imiş, benzermiş İstanbul’a
Şimdikiler saygıyı, doldurdular çuvala
Karşı Taraf:
Ben kefilim köyüme, zarar vermez kemala
Ne idi saygısızlık, bunu yapan kim ola
Gül Ahmet:
Kefil olma kimseye, velev ki senden ola
Çiğ süt emmiştir zira güvenemezsin kula
Karşı Taraf:
Sıradan kul değiliz, gözünü aç Ey Molla
Gevelemeyi bırak, bana adresi yolla
Gül Ahmet:
Adres senin kolunda, bakınma sağa sola
Üzmek istemem seni, yüklenme bu yoksula
Karşı Taraf:
Bırak masum pozları, nedir kimdir açıkla
Ben eminim kolumdan, neydi, çabuk yumurtla
Gül Ahmet:
Zaman âhır zamandır, emniyet olmaz kula
Bu güzeller güzeli, sı.mış idi kukula
deyince Ahmet’in tarafı, seyir bozulur ve dağılır. Olay yorumlanıp yankılanır yıllarca çevrede ve “özdeyiş”e dönüşür. Sonraları güven sarsıcı davranışlara karşı kullanılır, günümüze kadar gelir.
Gül Ahmetler o zamanlar Boğa Mahallesi’ndeki, daha sonra Ağabeyi Osman Taka tarafından, Bilâl Oğlu Mehmet Aydın (Aliaga)’a satılan evlerinde ikamet etmekteler. Huş Mahallesi’nden Dülaoğlu Hasan Saylan (1902-1973) arkadaşıdır. Beraber giderler seyirlere panayırlara. Beraber kurar söylerler türkülerini.
Günlerden bir gün yine bir düğüne davet edilirler türkücü olarak. Hasan tüfeği omzunda gelir Ahmet’i alıp düğüne gitmek için. Arkadaşının evlerine yaklaştığını gören Gül Ahmet, sevgi ve cokuyla seslenir arkadaşına;
“Ey gurban sigarana, ne güzel ışıklıyor
Ya gel ey dostum ya gel, sevdan seni bekliyor.”
Bu sırada arkadaşının yanına kadar yaklaşan Hasan, heyecanlanır bu içten sevgi karşısında. Tüfeğini omzundan indirip sarılmak ister arkadaşına ve ne olursa o anda olur. Tüfek yere düşer, patlar. Gül Ahmet başından vurulur ve cansız düşer kardeşi Gülfe (1900-1946)’nin kucağına. Olay kısa zamanda duyulur tüm Zeleka’da ve çevre köylerde. Ağlama ve ağıtlar gökyüzüne çıkar, arş-ı alaya dayanır. Gül Ahmet’in yası tutulur günlerce. Kahrolur arkadaşı Hasan üzüntüsünden. Neşesi söner, sakin ve sukut bir adam olarak yaşar ondan sonra. Ağabeyi Osman da satar olayın geçtiği evi ve çevresindeki araziyi, bu hazin olayı hatırlatmasınlar diye. Caminin yanına iner ev yapar, oraya yerleşir. Günler ayları, aylar yılları kovalar ama Gül Ahmet unutulmaz. Gelir namı günümüze kadar türküleri sayesinde.
Ahmet MUTLUOĞLU
Çamlıca, 10. 12. 2010
KAYNAKÇA:
- Havva Kılıçoğlu Aydın, Ali Osman Kızı (1905-…)
- Ayşe Rendeci, Osman Kızı, (1926-2010)
- Hulüsi Aydın, Kâtip Oğlu, (1926-…)
- Şevket Kabaoğlu, Mustafa Oğlu, (1933-…..)
- Timur Takaoğlu, Osman Oğlu, (1944-…..)
- Süleyman Takaoğlu, Osman Oğlu, (1947-…..)
- Niyazi Saylan, Mustafa Oğlu, (1954-…)