ZELEKA’DA DOĞAN YILDIZ PARLIYOR
Değerli dostlar; tatil, ramazan, bayram, biraz da tembellik derken, yazılarımıza bir hayli ara vermiş olduk. Ağırdan ağırdan Osman Taka’nın yazısını hazırlarken, aniden önümde büyük bır ışık parladı; gözlerimi kamaştırdı. Gördüklerime inanamıyordum. Rüya mı görüyordum, hayal âleminde miydim, yoksa gördüklerim gerçek miydi? Hâlâ net olarak seçemiyorum. Bir anda kendimi İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nın karşısında, lüks ve temiz bir sinema salonunda buldum. Bir yanımda Türkiye’nin en tanınmış sinema eleştirmenleri; Sabah Gazetesi’nden Atilla Dorsay, Radikal Gazetesi’nden Sevim Okyar, Hürriyet Gazetesi’nden Ömür Gedik; diğer yanımda, Türkiyenin en prestijli basın yayın kuruluşlarının güzide gazeteci ve eleştirmenleri; Cumhuriyet Gazetesi’nden Cumhur Cambazoğlu, Alper Turgut, Hürriyet Gazetesi’nden Büşra Bozok, Radikal’den Uğur Kardar, Sabah’tan Aslı Örnek, Anadolu Ajansı’ndan Nurhan Çorlu, Tv-8’den Serpil Baydak, Sky Life’dan Julide Karaman, Siyad’dan Erol Bilen, Sinema Dergisi’nden Murat Erşahin, Referans’tan Aslı Örnek, Hello’dan Kemal Atılgan, Bülent Kaya, Evrensel Gazetesi’nden Çağdaş Günerbüyü, Seray Şahiner, Bugün Gazetesi’nden Batuhan Özkardeşler, Yeni Şafak’tan Naz Emelkoç, Zaman Gazetesi’nden Yusuf Bülbül, Cine-5’ten Mehmet Canataklı, Tv-Net’ten Beyza Devecioğlu, Gençer Tatar, Kanal T’den Ceylan Işın, Sadık Özcan, Can Öncel, Kaçkar Tv’den Muzaffer Sürmen, Berat Tv’den Abdurrahman Pala… Ve beraberlerinde salonu dolduran yüze yakın gazeteci.
Işıklar söndü, karşımdaki duvar yarıldı. Aman Allahım! Bayraklı Yaylamız’da Büyükbayır (Drandocilaz)’ın üstündeyim. Önümde komlar, köyler ve devamında köylülerim. Analarım, ablalarım, kardeşlerim, canlarım, canım insanlarım. Belliyor, kazıyor, ot biçiyor, odun kesiyor, yük taşıyor, yaprak topluyor… Kimi işte, kimi ormanda ölüyor. Hepsi tanıdığım, yemeğini yediğim, çayını, ayranını içtiğim insanlar. Aman Allahım! 17 yıl önce ölen babam da orda. Ve ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum… Işıklar yanıyor. Lobiye çıkıp, bir köşeye çekilip sakinleşmeye çalışırken hâlâ kendime gelemiyorum. Gazeteciler sıraya girmiş Orhan Bey’i kutluyor. Kameramanlar sıraya girmiş söyleşiler yapılıyor.
Orhan Bey, bizim Orhan. Daha dün ayağımızda lâstik ayakkabımızla yaylada top koşturduğumuz Orhan. Yani Kemal Taka’nın oğlu Orhan Taka (Tekeoğlu). Firmasının web sitesinde biyografisi;
“1957 yılında Trabzon ili, Çaykara ilçesi, Zeleka Köyü’nde dünyaya geldi. Çocukluğu yaylaların muhteşem görüntülerini zihnine nakşetmekle geçti. İlk ve orta öğrenim yılları subay amcasının yanında farklı illerdeki okullarda okurken tüm ülkeyi tanımaya çalışmakla geçti. Çocukluğundan beri hayali gazeteci olmaktı. Ve bu hayaline Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon bölümünü kazanarak ulaştı.
“1983 yılında mezun olduktan sonra sırası ile Anadolu Ajansı’nda ekonomi şefliği, Sabah Grubu’nda ve en son olarak da Milliyet Gazetesi’nde borsa editörlüğü görevlerinde bulundu. Borsa Gongu’nun ilk defa çaldığı 1986 senesinden beri borsa editörlüğü görevini büyük bir heyecan ve keyifle îfa etti.
20 yılı aşkın bir süre boyunca beyninde ve gönlünde biriktirdiği bütün zenginlikleri, farklı amaçlara yönelik ürünlere dönüştürmeye karar vererek gazetecilik mesleğinden emekliye ayrıldı. MEDYA TON İletişim Yayıncılık ve Danışmanlık Hizmetleri Limited Şirketi’ni kurdu. Nişantaşı Vali Konağı Caddesi’nde bulunan ofisinde her türlü kurumsal yayıncılık üzerine hizmet vermektedir.
Orhan Tekeoğlu, evli ve 2 kız çocuğu babasıdır,” şeklinde özetlenen Orhan Tekeoğlu.
Zeleka (Taşören) Köyü’nden çıkıyor, yetişiyor, kendini yetiştiriyor ve şimdi dişiyle tırnağı ile ve kucağında büyüdüğü insanları ile meydana getirdiği eseriyle aylardır Türkiye basınını meşgul ediyor, peşine takıyor.
Malûm; bahsettiğimiz “İFAKAT” Belgeseli. Çekildiği yer, 30 yıl aralıksız, bir o kadar da ara ara yaşadığım, santim santim toprağına bastığım yaylamız, komlarımız, köyümüz. Oynayanlar, canlarım insanlarım. Anlatılanlar, yarım asrı geçen bir süre boyunca yaşadıklarım. Nerede izliyorum? İstanbul Dolmabahçe’de, seçkin bir sinemada ve tekmili birden Türk medyası eşliğinde… Böyle bir sürprizle karşılaşsanız siz ağlamaz mıydınız dostlar?
Evet, dostlarım; yıllarca önce Zeleka’da doğan yıldız, parlamaya başladı ve giderek daha da parlayacak. Çünkü hem istekli, hem bu alanda kabiliyet ve deneyimli ve hem de bu işe onun kadar heyecan ve gayretle gönül vermiş bir hayat arkadaşına sahip.
Yolun açık olsun Orhan Kardeş. Allah senden razı olsun. Köyümüzü daha şimdiden, binlerce ve hatta on binlerce, gazete, dergi ve web sayfasında tanıttın. Seninle gurur duyuyoruz. Yolun açık olsun.
Ahmet MUTLUOĞLU
Çamlıca – İstanbul, 14.02.2010
Kaynaklar:
- http://www.medyaton.com/
- Yazılı ve görsel Türk Basını ve web sayfaları.
Vel hasılı kelam o gece biz taşörenliler ziyadesiyle gururlandık.
22.02.2010 von Hasan Rendeci
Vel hasılı kelam o gece biz taşörenliler ziyadesiyle gururlandık.
Herkese iyi akşamlar;
Yazıyı yeni okuyorum, yorum yapmadan geçmek istemedim.
Yer Cemal Reşit Rey Salonu, Harbiye. Tarih 18.02.2010.
Yer Güney Kore. Tarih 2002.
Bunlar da ilgili haber linklerinden iki örnek:
http://www.timsah.com/milli-takim-2002-dunya-kupasi-super-video/C0TVVO0yNZ2
http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=a4db530f-833a-4d78-8cad-5c923c17d101
İki olayın benzerliği, her iki öykünün kahramanlarının, birçoğumuzun aklından dahi geçmeyeceği bir başarı hikayesini gerçeğe dönüştürmelerinde yatıyor. Bundan 20 yıl önce biri size Türkiye Dünya kupasında dünya 3.sü olacak dese, içinizden gülmeyecek olmazdı eminim. Benzer bir etkiyi bu belgeselin ve yönetmeninin yakaladığını düşünüyorum. Hangimiz bundan 20 yıl önce köyümüzün, yaylamızın bu denli basın önünde tanıtılabileceğini öngerebilirdi ki. Sanırım pek azımız.
Orhan abimiz, bu az sayıdaki insanlardan biri olarak bizleri gururlandırdı, kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.
18.02.2010 gecesi babam ve abimle CRR de buluşmak üzere sözleşmiştik. Açıkçası iş ortamının yoğunluğu ve eşimin sınav hazırlığı nedeni ile son zamanlarda sosyal aktivitelerden epey uzak kalmıştık, bunu da kaçırmak istememiştim. Sizin de başınıza gelmiştir, bir şeyi çok istediğinizde, zaman zaman aksilikler peşinizi bırakmaz. Önce eşim rahatsızlandı, gösterime katılamama riski oluştu. Onu bir nebze rahatlattıktan sonra bu sefer de abim yolda kaldı, katılamadı geceye.
Beni neyin beklediği konusunda hiçbir fikrim yoktu açıkçası. Öncesinde konu ile ilgili hiçbir okumuşluğum, takibim yoktu. Babamın yazısını bile yeni okuyorum, varın siz hesab edin fransızlığımı .
Tam kokteyl vaktinde yetiştim salona. Yetiştim diyorum ama salona girmem ile galiba geç kaldım demem bir oldu. Zira salondaki kalabalık, basının tanıdık yüzleri, kameralar, ışıklar arasında bizden, köyümüzden, yaylamızdan, insanlarımızdan hiçkimse görünmüyordu. Bu şaşkınlık içerisinde insanların içerisinde sanırım gelişigüzel birkaç dakika dolaştım. Nafile, bu bizim kokteyl olamazdı
Kapıdaki görevlilere yanaştım sonra, sordum. İfakat adlı bir belgesel olacaktı bu salonda bu akşam, doğru mu geldim acaba diye. Evet dediler, şaşkınlığım bir kat daha arttı.
Oysa biraz başımı kaldırsam, belgeselin boy boy asılı afişlerini görebilecektim. Babamı aradım çaresiz, nerdesin diye. Salondaymış o da. Gelemeyenler için özellikle detayları ile anlatıyorum ki o gecenin ambiyansını biraz daha net algılayabilsinler.
Bu havada başladı gece. Sanırım içerdekilerin ancak %5 i taşörenli idi. Geri kalanların çoğunu babam yazısında anlatmış zaten. Basın ve popüler deyimle camianın ileri gelenleri
Ve Gong sesi ile artık belgeseli izleme faslına geçiyorduk. Anlaşılan yine geç kalmıştık, hınca hınç dolu salonda yer kalmamış, tüm belgeseli en arkada, önümdeki kule kafaların arasından uzanarak ayakta izlemek zorunda kalmıştım.
Belgeselin içeriğini anlatmayacağım, yönetmenine saygısızlık olur. Belgeseli, yönetmenin ağzından ve kamerasından izlemeli herkes diye düşünüyorum. Yalan yok, ben babam kadar duygulanmadım izlerken belgeseli. Yalan yok ben ağlamadım onun ve belki de izleyince birçoğunuzun ağlıyacağı gibi . Ben o topraklarda sizin yaşadıklarınızın çoğunu yaşamadım , ama sanırım sadece çocukluğumuzun yaz tatillerini bile orada geçirmekle bizde de köklerimizle kaçınılmaz bir bağlılık oluştu.
Evet, İFAKAT belgeseli ile bir yandan köyümüz , yaylamız, insanlarımız ile ilgili çok ses getirecek bir belgesel izleme heyecanını yaşadık, diğer yandan içimizden bir abimizin yönetmenliğe emin ve sağlam adımlarla tabiri caizse arzı endam edişine tanık olduk.
Vel hasılı kelam o gece biz taşörenliler ziyadesiyle gururlandık.
Mesut Mutluoğlu
Not: Siteye çok yazmadım, alışkın değilim sitiline. Tek parça halinde göndermeye müsade etmedi sistem, ben de parça parça göndermek zorunda kaldım, ancak bu sefer de sondan başa sıraladı mesj larımı…moderatörlerden ricam şayet mümkünse msj ları birleştirerek tek parça haline getirmeleri ve bu msj kirliliğini gidermeleri..
Mesut Mutluüğlunun ZELEKA’DA DOĞAN YILDIZ PARLIYOR adlı Ahmet Mutluoğlu’nun yazısına Yazdığı yorumdur.
başlı başına bir makale olarak okunmasını arzu ettiğim için sizinle paylaştım ..